Ne zamandır fırsat bulup
gidememiştim, sonunda bugün gittim sergiye. Van Gogh en sevdiğim
ressamlardandır, hayat hikâyesi de bana çok trajik gelir.
Sergi, bilindik resim
sergilerinden çok farklı. Resimlerin hiçbirini gerçekte görmüyoruz. Bu fikir
bana ileride tüm resim sergilerinin, resimlerin taşınmasına gerek olmadan, bu
şekilde olabileceği fikrini verdi. Bu sergi fikri çok güzel olsa da yine de
resmin orijinalini görmek ayrı bir haz.
Büyük bir salonda farklı
boyutlarda yerleştirilmiş ekranlarda Van Gogh’un resimleri ve kardeşi Theo’ya
mektupları yansırken bir taraftan da dönemim müzikleri, resimlerin ruhuna uygun
bir şekilde eşlik ediyordu sergiye. Söylemem gerek yok sanırım oldukça hüzünlü
müziklerdi. Sergi, tam da tanıtımını yaptıkları gibi bir deneyim. Tüm gösteri
yaklaşık yarım saat sürüyor. Gelenler genelde yelere oturup müzikle birlikte
keyfini çıkarıyorlardı. Ben de aynısını yaptım, hatta iki kez üst üste
izleyerek bir saatten fazla kaldım.
İkinci kez seyrettiğimde daha
çok fotoğraf ve video da çektim. Tam bu sırada yanıma oturan 30’lu yaşlardaki
iki adam yüksek sesle konuşmaya başladı, ben de eğilip kibarca uyardım biraz
sessiz olmaları için. Biri bana dönüp “Ne oldu, duyamıyor musunuz?” dedi. “Duyuyorum
da müziğe ve resimlere konsantre olamıyorum gürültünüzden” dedim. Bu iki öküz
(gerçek öküzlerden özür dilerim) daha da yüksek sesle konuşmaya başladılar.
Sonra kalkıp görüntümü kapatacak şekilde tam önüme oturdular. Ben de kalkıp
onların önüne oturdum. Maalesef böyle durumlarda bırakıp gidemiyorum, illa
terbiyesizlik yapanın ağzının payını vereceğim. Bir gün başıma bir iş gelecek
diye korkuyorum. Neyse biraz daha tartıştık, bunlar beklediğimden de terbiyesiz
çıktı. O sırada ikinci gösteri de bitti ve ben çıktım zaten. BU iki öküz her
şeye rağmen keyfimi kaçıramadı.
Henüz gitmediyseniz siz de sergiyi kaçırmayın.
Çakacaksın ağızlarına bi tane... Böyle öküzlere içimden gelenin en hafifi bu.
YanıtlaSil