20 Mayıs 2012 Pazar

Gün 51: Zorunlu Ara


İşten ayrıldıktan sonra bir süre çalışmayı düşünmediğimi yazmıştım. Sürekli bir iş değil ama beni heyecanlandıran 3-4 aylık bir proje teklifi aldım ve yarın başlıyorum. Çok ani gelişti her şey ben de çok şaşkınım. Hafta sonları da dâhil yoğun bir çalışma temposuna giriyorum Dolayısıyla günlüğe her gün yazmam mümkün olmayacak. Dukan’a tabi ki devam ama deneyimlerimi ancak fırsat buldukça yazabileceğim artık.

Blogu okuyan, beni destekleyen, deneyimlerini paylaşan herkese çok teşekkür ederim. 

19 Mayıs 2012 Cumartesi

Gün 50: Şişman Hisseden Kadın İşe Gitmiyor


Bugün Dipnot.tv’de okuduğum ve kendimi çokça özdeşleştirdiğim bu haberi sizlerle de paylaşmak istedim. Sabah işe gitmeyi istememe, daha önce de yazdığım gibi sosyal ortamlara gitmede isteksizlik, hep aynı duygular. İşte haber:
İngiltere’de bir alışveriş merkezi tarafından yapılan araştırmada sabah kalktıklarında kendilerini “şişman” hisseden kadınların işe gitmediği ortaya çıktı.
Alışveriş merkezine gelen 1000 kadın üzerinde yapılan anlaşmada yaşları 18-24 arasında değişen katılımcıların %43’ü kendilerini güzel hissetmedikleri için sosyal ortamlara girmekten çekindiklerini söyledi.
Araştırmayı yürüten grubun sözcüsü Donna Watson konuyla ilgili olarak şöyle konuştu:
“Bu araştırmayla kilonun kadınların iş hayatlarını etkileyen önemli bir faktör olduğu ortaya çıktı.
Ayrıca kadınlar giymek istedikleri kıyafetleri sadece ideal vücut ölçülerine sahip kadınlarda değil, daha büyük beden elbise giyen kadınlarda da görmek istiyor. “

Kaynak: Dipnot.tv

18 Mayıs 2012 Cuma

Gün 49: Dr. Dukan’ın Doktorluk Lisansı


Bugün gazetelerde okuduğumuz bir haber birçok Dukancıyı ve diyete başlamayı düşünenleri tedirgin etti. Dr. Dukan’ın doktorluk lisansı iptal edilmişti. Haberin devamını okuduğumuzda ise bambaşka bir gerçekle karşı karşıya geldik. Dukan’ın lisansı tamamen başka bir sebepten iptal edimişti.

Dr. Dukan  "Sağlıklı kiloya inen çocuklara okulda daha yüksek not verilsin..." dediği için Fransız Hekimler Birliği tarafından mesleki ilkeyi ihlal ettiği gerekçesiyle şikayet edilmişti. Altı ay içinde duruşmaya çıkması bekleniyordu ancak Dukan savunma yapmayacağını söyleyerek lisansının elinden alınmasını kabul etti. Bunun üzerine Dukan’ın Fransa’da doktorluk yapmaktan men edildiği açıklandı. Görüldüğü gibi tamamen farklı bir neden.

Dukan, yaratıcısı olduğu diyeti başta Fransa’da olmak üzere dünyanın bir çok ülkesinde 10 yılı aşkın bir süredir uyguluyor. Hakkında o zamandan beri çeşitli söyletiler çıkarılıyor, diyet kötüleniyor. Fransa, yukarıdaki gerekçe ile bile bir doktorun lisansını iptal edebiliyorsa Dukan diyeti gerçekten zararlı olsaydı 10 yıldır beklemez, bir önlem alırdı.

Dukan diyeti gerçekten çok başarılı, her başarılı iş gibi eleşitreni de çok. Diyet pazarı çok büyük bir Pazar, Dukan gibi başarılı bir yöntem birçok insanı işsiz bırakabilir, haksız kazançları önleyebilir. O yüzden bu kadar çok konuşuluyor. Sonunda Dukan’ı karalayacak bir neden buldular diye düşünüyorum. Ama bu bile diyetle ilgili olamadı. 

17 Mayıs 2012 Perşembe

Gün 48: Mutluluk


Önceki işimde, çok yoğun çalıştığım bir dönemde hayatın anlamını iyice sorgulamaya başlamıştım. Çok çalışıyordum ve yoruluyordum, kendime ayıracak zamanım kalmıyordu, kalsa da yorgun olduğumdan hiçbir şeye enerjim kalmıyordu. Gerçekten çok mutsuzdum, hayat bu olmamalıydı, başka bir şekilde de yaşamak mümkün olmalıydı.

Bir çıkış noktası ararken kendimi kuantum, secret benzeri öğretilerin içinde buldum. O seminer senin bu seminer benim gezip duruyor bir dolu da para harcıyordum. Ben bu işlerle ilgilendikçe çevremde ne kadar çok kişinin bu işlere girmiş olduğunu şaşırarak gördüm. Herkes bana yeni bir seminer, kitap ya da danışman öneriyordu ve ben sırayla hepsine gidiyordum. Bir süre devam ettim, kendimi kandırıp sorunlarımı çözdüğüme inanmaya başlamıştım ki hepsinin aldatmaca olduğunu gördüm nihayet.

Mutluluğu hep dış faktörlerde arıyoruz. Modern hayat bizi o kadar farklı yerlere savuruyor ki benim yaptığım gibi işi daha da karmaşıklaştırarak olmayacak yerlere gidiyoruz mutluluğu bulmak için. Bir süredir işten uzaktayım, bol bol vaktim var kendimi, hayatımı düşünmek için zamanım var. Artık mutluluğu çok büyük şeylerde, hayatımı değiştirecek kişi ya da olaylarda aramıyorum. Mutluluk küçük anlarda, sevdiğim bir şarkıyı dinlerken, güzel bir kitap okuyunca, bir dostla sohbet edince, başka birisine yardım edince, birini mutlu edince, güzel bir yere gidince, sabah sağlıklı uyanınca… Hayatı o kadar karmaşıklaştırıp mutluluğu öyle olmayacak şeylerde aramışım ki yıllarca şimdi farkına varıyorum. Sahip olduğumun farkında bile değilmişim. 

16 Mayıs 2012 Çarşamba

Gün 47: Ağız Belli Olmuyor Derken Gözler Çok Zayıflamışsın Diyor


47 gün oldu, bir beden zayıfladım. Yüzüm çok değişti, boynum ve gerdanımdan da çok belli oluyor. Kısacası uzun zamandır görmeyenler hemen fark edip söylüyorlar benim de çok hoşuma gidiyor tabi ki.

Bugün akşamüstü bir arkadaşımla karşılaştım. Yanında bizim pek sevmediğimiz kuzeni de vardı. Bu kızcağız başkalarına karşı sürekli negatif olan, aslında kendiyle barışık olmayan birisidir. Bana da yıllardır zorunlu karşılaşmalarımızda sürekli kilolarımdan bahsederek neredeyse psikolojik taciz yapar. “Sen artık zayıflayamazsın, böyle kalacaksın, eski kıyafetlerini birilerine ver bari” diyerek canıma okurdu. Kendisi de yıllarca oldukça kiloluydu, asıl komik olan da bu. İki yıl önce kilo verdi, sanki eski halini unuttu. Örneğin yeni bir pantolon alır, “Hayatımda ilk defa 38 beden pantolon aldım, moralim çok bozuk” der. Biz içimizden güleriz, o hiç istifini bozmaz.

Bugün karşılaştığımızda arkadaşım beni uzaktan görüp seslendi, yanına gidinceye kadar da el ol hareketleriyle ne kadar zayıfladığımı söylemeye başladı. Yan yana gelince de çok zayıflamışsın, nasıl oldu diye sorarken kuzenine de dönüp “değil mi, çok zayıflamış” diye onay almak istiyordu. Kuzeni bu arada beni baştan aşağı süzüyor, gözlerinden kıskançlık akıyordu neredeyse. Sonunda ne dese beğenirsiniz: “Bence zayıflamamış, giydiği kıyafetten öyle anlaşılıyordur.” Bu kadarına da pes. 

15 Mayıs 2012 Salı

Gün 46: Tünel'de Keman Sesleri


Bugün arkadaşımın İstanbul dışında yaşayan kuzenine keman almak için Tünel’deki müzik mağazalarını gezdik. Girdiğimiz her mağazada bize kemanı göstermek için çalan birileri vardı. İkimiz de kemanı çok severiz, dolayısıyla bizim için güzel bir ziyafet oldu.

Bütün gün keman sesleri içinde olunca biz de özendik. Çalanlar başlayabileceğimiz konusunda bizi cesaretlendirdilerse de keman çalmanın çok zor olduğunu biliyorum. Geçmişte, lise yıllarımda piyano çalmıştım. Keman değil ama belki piyanoya tekrar başlarım. Bugün bana ilham verdi, hiçbir şeye başlamak için geç değil.  

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Gün 45: Havada Aşk Kokusu Var


Uzun zamandır hissetmediğim bir duygu bu. Kalbim pır pır, içimde sürekli bir sevinç, bir heyecan. Her şarkı anlamlı geliyor, kendimi buluyorum. Ne zamandır kapatmışım kendimi bu duygulara. Zayıflayınca, hayatımı biraz düzene sokunca bir de tabi bahar gelince aşk geldi beni buldu.

Karşı tarafın henüz bundan haberi yok. Maalesef ben de klasik bir Türk kızıyım, ölürüm de ilk adımı atamam. Henüz kimseye de anlatmadım. Onun bu blogtan haberi olmadığı için de rahat rahat yazıyorum. Sürekli görüştüğüm birisi değil ama uzun zamandır tanıyorum. Geçenlerde tesadüfen bir yerde karşılaşıp kısaca konuştuk. Arada da sosyla medyadan yazışıyoruz. Ondan da pozitif duygular alıyorum ama henüz bir adım atılmış değil. Off ne zormuş beklemek. 

13 Mayıs 2012 Pazar

Gün 44: Anneler Günü

En başta kendi annemin, bana annelik de yapan rahmetli anneannemin, anne olan sevgili arkadaşlarımın, kuzenlerimin, hem annelik hem babalık yapan annelerin, hem annelik hem babalık yapan babaların, kendi doğurmadığı çocuklara kendi doğurmuşçasına annelik yapanların, sevdiğim tüm insanları hayata getiren annelerin anneler günü kutlu olsun. 
Mustafa Balbay bugün köşesinde “Yeryüzünün neresinde bir kişi sevinçten uçuyorsa, bir anne de sevince boğulmuş demektir. Yeryüzünün neresinde bir kişi ağlıyorsa, bir de anne ağlıyordur.” yazmış. Ne kadar doğru. 

12 Mayıs 2012 Cumartesi

Gün 43: Derbi Sessizliği


Bugün derbiden yararlanarak boş sokaklarda dolaştım. Şehir terk edilmiş gibiydi, sokaklar bomboştu. Evlerden ya da kafelerden maç seyreden insanların sesleri geliyordu. Kendimi tek başıma ve yalnız hissettim. Mecazi anlamda da. Bugün Can Dündar’ın konu hakkındaki yazısını okumuştum. Futbola bu kadar düşkün bir ülkede futbolla hiçbir şekilde ilgilenmemek insanı yalnız bırakıyor gerçekten. Futbol, spordan çok iddia, körü körüne takımını desteklemek, sadece kazanma hırsı gibi geliyor bana. O yüzden de hiç ilgimi çekmiyor. Bazen kıskanıyorum takımına tutkuyla bağlı olanları, birliktelik ve cemaat havasını seviyorum ama için dahil olmam mümkün değil. 

11 Mayıs 2012 Cuma

Gün 42: Bir Başarı Hikâyesi: Jennifer Nicole Lee


Ünlü bir fitness modeli olan Jennifer Nicole Lee’nin zayıflama hikâyesi herkese ilham verecek türden. Bu konudaki deneyimlerini paylaşmak için bir kitap da yazmış.
                         
Hayatındaki sıkıntılardan yiyerek uzaklaşma yolunu seçen Lee’nin yaklaşık 36 kilo fazlası varmış ve hepsini vermiş. Lee’nin başarı hikâyesinin anahtarları şunlar:

  • Hedefinize odaklanın.
  • Sağlıklı olun, incecik değil.
  • Duruşunuzu ve yürüyüşünüzü değiştirin. 

10 Mayıs 2012 Perşembe

Gün 41: Menopoz mu?


Dün yaşadığım ve beni çok sinirlendiren hadiseyi dün yazmadım ki üzerinden biraz zaman geçsin, sinirlerim yatışsın, ama ne mümkün. Hala hatırladıkça sinirden deliriyorum. Dün anlattığım gibi test sonuçlarımı aldım. Almadan önce biraz kafam dağılsın diye dolaşıyordum. Hani streslisinizdir de güzel bir şey olsa diye beklersiniz, biraz moral olsun. Tam da öyle bir ruh hali içinde, bana her zaman iyi gelen Body Shop’a girdim. Diyet nedeniyle yüzümde normalin üzerinde bir kuruma var, özellikle alın kısmında. Ürünlere bakarken yeni bir seri gördüm, yağ oranını arttıran, nemlendiren bir serumu da biraz elime sıkıp alnımda denedim.

O sırada genç bir görevli geldi yanıma, sorunumu anlattım, o serumun uygun olup olmayacağını sordum. Cevap şu şekilde başladı: “Menopoz dönemlerinde…” gerisini dinlemedim bile. “Pardon ama ben daha kaç yaşındayım biliyor musunuz, ne menopozundan bahsediyorsunuz siz” dedim bir hışım. Tamam, kilo sebebiyle birkaç yaş büyük gösteriyor olabilirim ama taş çatlasa 35-36. kendimi hakarete uğramış ve bu kadar özel bir konunun alenen dile getirilmesinden de çok rahatsız olmuştum. Çocuk sonra devam etti, yok ben bu ürünün menopoz için uygun olduğunu söyleyecektim siz yanlış anladınız diye ama iş işten geçmişti. Niye öyle söylüyorsun o zaman kardeşim. Alı al moru mor çıktım mağazadan, tam da aradığım morali buldum(!) Niye bu tür saçma şeyler benim başıma geliyor derken gidip tahlil sonuçlarını aldım ve moralim düzeldi. Ama hatırladıkça kan beynime sıçrıyor. 

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Gün 40: 40 Günün Sonunda Kan Testi Sonuçları


Dukan’da 40 günü tamamladım. Kan değerlerimin nasıl etkilendiğini görmek için bu sabah kan verdim, öğleden sonra da sonuçları aldım. Yoğun protein tükettiğimden ve neredeyse günde iki yumurta yediğimden biraz endişeliydim doğrusu. Zayıflıyordum ama bakalım sağlığım nasıl etkileniyordu? Dukan’ın risklerinin farkındayım, önlem olarak da bol su içip proteinleri en yağsızından seçiyorum.

Test sonuçlarını almaya korka korka gittim. Şirketten sağlık sigortam varken yılda bir kez sağlık taramasından geçiyorduk ve maalesef her seferinde benim değerlerim normalin üzerinde çıkıyordu. Bu sefer öyle olmadı: Kolesterol, trigliserid, ürik asit değerlerim hiç olmadığı kadar düşük çıktı. Son 40 günde sadece zayıflamakla kalmamış sağlığımı da yoluna sokmuştum.

Bir ay sonra da insülin ölçtürüp hipoglisemi konusunda yol almış mıyım ona bakmak istiyorum. Zayıflamak da çok mutluluk verici ancak sağlık elbette daha önemli. 

8 Mayıs 2012 Salı

Gün 39: Madem Evlisin…


2,5 yıl çalıştığım ve yakınlarda kapanan şirketimde iki yıl önce bir hizmet almak için bazı firmalarla görüşüyorduk. Görüşmeler sonucunda firma sayısını ikiye indirdik, birisine karar verecektik. İlk görüşmelerde çok yoğundum, sanıyorum o yüzden dikkat etmemişim ama sonradan firmalardan birinin genel müdürünün çok hoş ve çekici olduğunu fark ettim. Görüşmeler ilerledikçe adamın zekâsı, esprileri ve nazikliği çok hoşuma gitmeye başladı, ancak birlikte iş yapacağımız düşüncesi beni durduruyordu. Aklımın bir tarafı durdursa da diğer tarafı adamdan hoşlanmaya başlamıştı bile. Ortak konular bulup sohbet edebiliyorduk. Konuşmalarında dikkat ettiğim kadarıyla kendinden genelde yalnız yaşayan biri olarak bahsediyordu, parmağında yüzük de yoktu. Çok büyük ihtimal evli değildi. “Benim evim”, “arabamı şuraya park edip eve yürürüm”, “yemeğimi şöyle yaparım” gibi birinci tekil konuşmalar da bunu destekliyordu sürekli.

Görüşmelerin sonuna gelindi ve bir akşam bahsettiğim adam, ben, bizim genel müdürümüz ve onların şirketinden bir kişi daha anlaşmayı tamamlamak için yemeğe çıktık. İş dışı ortamda, biraz da içince daha samimi ve yakın davranmaya başladı, ben yine hayallere devam ediyordum. Bir önceki akşamki yağmurdan bahsederken birden “Kızın camını açık bırakmışım, yağmur başlayınca hemen odasına koştum” dedi. Dan!!! İlk darbe! Çocuğu varmış, olsun dedim, herhalde boşandı, olabilir, normaldir. Ben bunları düşünürken ekledi: “Aldım annesinin yanına yatırdım.” İkinci ve ağır darbe. Çocuğun annesi de var! “Kayınvalidem de evdeydi, o da uyanmış.” dedi. Ben düşünmeye devam ediyorum, demek ki kayınvalideyle de arası iyi, büyük ve mutlu bir aile. 10 dakika içinde hayallerim suya düştü, düşmekle kalmadı resmen boğuldu. Umarım aklımdan geçenleri kimse yüzümden anlamamıştır.

Madem evlisin, niye yüzük takmazsın, niye “ben, ben” diye konuşup kendini tek kişi gibi lanse edersin. Haksız mıyım?

7 Mayıs 2012 Pazartesi

Gün 38: Burada Sigara İçemezsiniz Mister


Bugün, turistlerin yoğun olduğu bir şehir hatları vapurunda sigara içen bir adama önce Türkçe, yabancı olduğunu anlayınca da İngilizce sigara içmenin yasak olduğunu söyledim. Bilmiyormuş, ben uyarınca utandı ve sigarasını boğaza atmak suretiyle söndürdü. Artık ben de uzatıp “N’aptın, denizi kirletiyorsun” demedim. Şehir hatlarınsa sigara konusu Türkler için bile sorun. Açık alanda da içmenim yasak olduğunu bilmeyen bir sürü Türk varken yabancılara kızmak yersiz aslında.

Adam sigarasını denize attıktan sonra bir başka turist, sigara yaktı. Artık yeter, herkese tek tek mi söyleyeceğim derken ilk adam gözlerimin içine bakıp beni uyardın onu niye uyarmıyorsun dedi sanki. Bu sefer 2. sigara yakana dönüp bir İngiliz kibarlığıyla “yasak beyefendi” dedim. Orta yaşın oldukça üzerindeki adam da bana ukala bir tavırla “açık alanlarda değil” dedi. “Yanılıyorsunuz, vapurda hiçbir yerde içemezsiniz” dedim. Adam sanki kırk yıllık boğaz vapuru yolcusu gibi bana kafa tuttu, asıl benim yanıldığımı söyledi. Daha önce de yazmıştım, bu gibi konularda pek vazgeçmem. Sigara içmek yasaktır levhasını gösterip, levhada açık alanlar da dahil yazıyordu, bakın burada yazıyor işte dedim. Adam yine oralı olmadı, gülerek bir şeyler geveledi. “Siz Türkçe biliyor musunuz” dedim. “Hayır” dedi. “O zaman size okuyayım” deyip ilanı İngilizceye çevirdim. “Bana ne”, “yasaksa yasak” manasına gelen bir omuz silkme hareketi yapıp içmeye devam etti. Nereli olduğunu sordum, “England” dedi. “Bunu kendi ülkenizde yapabilir miydiniz” dedim. “Neyi?” diye sordu. “Yasak olan bir yerde sigara içmeyi” dedim. Sanıyorum o an çok az da olsa utanmış olabilir. Yabancı bir ülkede, o ülkenin insanı tarafından, bir yasak konusunda uyarılsam yapacağım şey “bilmiyordum” deyip özür dilemek olurdu. Bu adamın ukala tavrı çok canımı sıktı. “3. dünya ülkesi gördüğün bir yerden yasaklar sana vız gelir, değil mi ukala Batılı” dedim. Tabi bu son söylediğimi Türkçe ve içimden olarak. 

6 Mayıs 2012 Pazar

Gün 37: Çirkin Kadın Yoktur: Gaby Solis


Desperate Housewives dizisinin Gaby Solis karakteri bence ev hanımları arasındaki en eğlenceli karakter. Eski bir model olan Gaby, dizinin geçtiği Wisteria Lane’deki en güzel giyinen, kendine iyi bakan, koşarken bile bakımlı ve güzel bir kadın.

Bu aralar dizini eski bölümlerini izliyorum canım sıkıldıkça. Yoğunluktan 4 ve 5. sezonlarını seyredememiştim. 5. sezonu seyrederken bir de ne göreyim: bizim güzel ve bakımlı Gaby gitmiş yerine iki çocuk doğurduktan sonra kilo almış, saçını bile taramayan, bol penyelerden başka bir şey giymeyen bir kadın gelmiş. Kocasının birden bire kör olması ve maddi sıkıntıları da bu durumun sorumlusu elbette. Biraz kilo alıp eski görünümünü yitirince beden dili bile değişmiş, o kendine güvenen, alımlı, hoş kadın gitmiş, silik, süklüm püklüm bir kadın gelmiş sanki yerine.

Uzun lafın kısası; çirkin kadın yoktur, bakımsız kadın vardır. 


5 Mayıs 2012 Cumartesi

Gün 36: Migren


18 yaşımdan beri migren ağrıları çekiyorum. Bilenler bilir, kabus gibidir. Bugün sabahtan yakaladı beni hala etkisi altındayım. Dukan'a başladığımdan beri ilk defa bu kadar şiddetli oldu. 

Çok uyumak ya da az uyumak, fazla ışık, loş, şarap, az yemek, aç kalmak, ağır koku, sigara dumanı bildiğim ve bende migrene yol açan nedenler. Ama yine de engellemek mümkün değil. 

Bugünlük bu kadar, gidip karanlıkta yatmaya devam. 

4 Mayıs 2012 Cuma

Gün 35: Van Gogh Alive


Ne zamandır fırsat bulup gidememiştim, sonunda bugün gittim sergiye. Van Gogh en sevdiğim ressamlardandır, hayat hikâyesi de bana çok trajik gelir.

Sergi, bilindik resim sergilerinden çok farklı. Resimlerin hiçbirini gerçekte görmüyoruz. Bu fikir bana ileride tüm resim sergilerinin, resimlerin taşınmasına gerek olmadan, bu şekilde olabileceği fikrini verdi. Bu sergi fikri çok güzel olsa da yine de resmin orijinalini görmek ayrı bir haz.

Büyük bir salonda farklı boyutlarda yerleştirilmiş ekranlarda Van Gogh’un resimleri ve kardeşi Theo’ya mektupları yansırken bir taraftan da dönemim müzikleri, resimlerin ruhuna uygun bir şekilde eşlik ediyordu sergiye. Söylemem gerek yok sanırım oldukça hüzünlü müziklerdi. Sergi, tam da tanıtımını yaptıkları gibi bir deneyim. Tüm gösteri yaklaşık yarım saat sürüyor. Gelenler genelde yelere oturup müzikle birlikte keyfini çıkarıyorlardı. Ben de aynısını yaptım, hatta iki kez üst üste izleyerek bir saatten fazla kaldım.

İkinci kez seyrettiğimde daha çok fotoğraf ve video da çektim. Tam bu sırada yanıma oturan 30’lu yaşlardaki iki adam yüksek sesle konuşmaya başladı, ben de eğilip kibarca uyardım biraz sessiz olmaları için. Biri bana dönüp “Ne oldu, duyamıyor musunuz?” dedi. “Duyuyorum da müziğe ve resimlere konsantre olamıyorum gürültünüzden” dedim. Bu iki öküz (gerçek öküzlerden özür dilerim) daha da yüksek sesle konuşmaya başladılar. Sonra kalkıp görüntümü kapatacak şekilde tam önüme oturdular. Ben de kalkıp onların önüne oturdum. Maalesef böyle durumlarda bırakıp gidemiyorum, illa terbiyesizlik yapanın ağzının payını vereceğim. Bir gün başıma bir iş gelecek diye korkuyorum. Neyse biraz daha tartıştık, bunlar beklediğimden de terbiyesiz çıktı. O sırada ikinci gösteri de bitti ve ben çıktım zaten. BU iki öküz her şeye rağmen keyfimi kaçıramadı.

Henüz gitmediyseniz siz de sergiyi kaçırmayın. 







3 Mayıs 2012 Perşembe

Gün 34: Süt Mevzu


Dukan Diyetine başlarken süt içmediğimden, yumurta yemediğimden bahsetmiştim. Şimdi mecburen, diyette şart olduğu için ilaç niyetine bu besinleri alıyorum ama mecbur olmasam ağzıma sürmem. Bunun sebebine gelince:

Annem, çok titiz bir kadındır. Her yerde yemez, bir şeyin temi hazırlandığından emin değilse kesinlikle ağzına sürmez. Ben de küçükken bunu keşfetmiş olmalıyım ki bir şey yemeden önce anneme bakardım, o yiyorsa ve beğeniyorsa sorun yok. Ama yemiyorsa ben de yemezdim. Hatırladığım kadarıyla annemi birkaç kez eve alınan süt için kokuyor dediğini ve yüzünü buruşturduğunu görmüştüm Süt içmeyi öyle kestim. Sonradan anneme anlattığımda çok üzüldü tabi ve belki yanlış hatırladığımı söyledi. Bilemiyorum ama çocukların davranışları bu kadar küçük sebeplere bağlı olabiliyor. Yumurta için de benzer bir şey olmuştu.

Bu yüzden birkaç gündür konuşulan süt konusunda ben de bir şeyler yazmak istedim. Bu çocuklar, bu kötü deneyim sonrasında çok önemli olan sütü bir daha severek nasıl içecekler? 

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Gün 33: Üzerindekini Nereden Aldın?


Bugün bir iş görüşmesi için Levent’e gittim. Çıkışta da Nişantaşı’na uğrayıp biraz gezmek istedim. Uzun zamandır giyemediğim 42 beden bej rengi etek ceket takımım üzerime olmuştu, çok mutluydum. Yürürken mağaza vitrinlerinde kendi yansımama bakıp ne kadar zayıfladığımı düşünüyordum bir yandan.

Yürürken birden orta yaşlı bir kadın kolumdan tuttu, bir an korktum. “Affedersiniz” dedi,”Üzerinizdekini nereden aldınız?” Mutluluğum iyice arttı, demek ne kadar hoş görünüyordum ki insanlar üzerimdekinin markasını soruyordu. Ağzım kulaklarımda kadına dönüp “Yeni almadım, birkaç sezon öncesi” deyip markasını söyledim. Kadın teşekkür etti sonra “Büyük beden bulmak zor oluyor da ondan sordum” dedi.

Bütün sevincim uçup gitti. Tam zayıfladım deyip motive olurken bana reva mıydı bu? Tabi 42 beden küçük bir beden değil ama bunu yüzüme vurmak için bugün hiç de iyi bir zaman değildi.

Kös kös eve döndüm. 

1 Mayıs 2012 Salı

Gün 32: 1 Mayıs


Dünyada emekle para kazanan tüm işçilerin 1 Mayıs’ı kutlu olsun. Bugün metro seferlerini durdurdular, yolları kapattılar, kutlama yapmak isteyenleri didik didik aradılar ama yine de çok güzel kutlanmış televizyondan izledim.

Biz bugün biraz hava almak için Bebek’e gittik. Bebek’te işçiden ziyade işverenler ağırlıktaydı. Bir işçinin 4 yılda kazanacağı parayı bir günde harcayanlar. (Geçenlerde hayatında bir gün bile çalışmamız bir hanım kızımız, yaşı benimle aynı sanırım, tek bir alışverişte 45.000 TL harcamış duymuşsunuzdur.)

İster asgari ücretle çalışsın, ister bir şirkette üst düzey yönetici olarak çalışsın sonuçta hepimiz işçiyiz ve emeğimizi harcıyoruz. Hepimiz bir patron için çalışıyoruz.

Herkesin emeğinin karşılığını aldığı daha eşit bir dünya umudumuz.