4 Mayıs 2012 Cuma

Gün 35: Van Gogh Alive


Ne zamandır fırsat bulup gidememiştim, sonunda bugün gittim sergiye. Van Gogh en sevdiğim ressamlardandır, hayat hikâyesi de bana çok trajik gelir.

Sergi, bilindik resim sergilerinden çok farklı. Resimlerin hiçbirini gerçekte görmüyoruz. Bu fikir bana ileride tüm resim sergilerinin, resimlerin taşınmasına gerek olmadan, bu şekilde olabileceği fikrini verdi. Bu sergi fikri çok güzel olsa da yine de resmin orijinalini görmek ayrı bir haz.

Büyük bir salonda farklı boyutlarda yerleştirilmiş ekranlarda Van Gogh’un resimleri ve kardeşi Theo’ya mektupları yansırken bir taraftan da dönemim müzikleri, resimlerin ruhuna uygun bir şekilde eşlik ediyordu sergiye. Söylemem gerek yok sanırım oldukça hüzünlü müziklerdi. Sergi, tam da tanıtımını yaptıkları gibi bir deneyim. Tüm gösteri yaklaşık yarım saat sürüyor. Gelenler genelde yelere oturup müzikle birlikte keyfini çıkarıyorlardı. Ben de aynısını yaptım, hatta iki kez üst üste izleyerek bir saatten fazla kaldım.

İkinci kez seyrettiğimde daha çok fotoğraf ve video da çektim. Tam bu sırada yanıma oturan 30’lu yaşlardaki iki adam yüksek sesle konuşmaya başladı, ben de eğilip kibarca uyardım biraz sessiz olmaları için. Biri bana dönüp “Ne oldu, duyamıyor musunuz?” dedi. “Duyuyorum da müziğe ve resimlere konsantre olamıyorum gürültünüzden” dedim. Bu iki öküz (gerçek öküzlerden özür dilerim) daha da yüksek sesle konuşmaya başladılar. Sonra kalkıp görüntümü kapatacak şekilde tam önüme oturdular. Ben de kalkıp onların önüne oturdum. Maalesef böyle durumlarda bırakıp gidemiyorum, illa terbiyesizlik yapanın ağzının payını vereceğim. Bir gün başıma bir iş gelecek diye korkuyorum. Neyse biraz daha tartıştık, bunlar beklediğimden de terbiyesiz çıktı. O sırada ikinci gösteri de bitti ve ben çıktım zaten. BU iki öküz her şeye rağmen keyfimi kaçıramadı.

Henüz gitmediyseniz siz de sergiyi kaçırmayın. 







1 yorum:

  1. Çakacaksın ağızlarına bi tane... Böyle öküzlere içimden gelenin en hafifi bu.

    YanıtlaSil